25 Şubat 2009 Çarşamba

NEYİ SEVDİGİNİ BUL



Çok degil on sene Öncesİne kadar ne sunuluyorsa onu begeniyor onu mükemmel biliyorduk taki ıyı birsey  sunulana kadar gercek tasarımlar yapılana kadar yıllar boyu insanlara sunulan 'senin için bu iyidir'i herkez kabul etmek zorundaydı ;cunku daha ıyısı yapılana dek en iyisi eldekiydi ;ama eldekiler yeterli gelmiyor farklı birseyler arıyordu insanlar sunulanlara icinden sessizcede olsa bu kadarını bende yaparım ıle katılıp küçük bi serzenisde bulunuluyorlardı sadece ; ama ‘degişim zordur vede yaralayıcıdır’ düşüncesi herkezi engelliyordu....oysakı farklı düşünmek fark yaratabilirdi….

KIPIRDANIŞ....

Acaba hangımız okuldayken hocanın anlamayan varmı sorusuna etrafa bakmadan 'ben anlamadım ' diyebildik. yada hangimiz hocaların fikirlerine 'hayır ben buna katılmıyorum' diye bagırabıldık... cogunluktakı aykırı ses olmak zordur çünkü; ama küçük bi silkeniş senin degısmen herkezin degismesi anlamına gelebilir... Neler değişmedi ki" Dünya dönerken, kendi ekseni etrafında dönebilene ne mutlu! Goethe

DEGİŞİM....

zaman içinde bi çok sey degişecek artık yaptıgın hersey eskıyecek belkıde. oturup aglamak yerine çırpınmalısın degısıme ayak uydurmalısın cunku o tasarımdakı sey sensın her zerresıne kadar hemde. her köşesinde her detayında... zamana ayak uydurmalısın ama bazende zamanı kendine uydurmalısın.

degişimin gelişimini  her defasında  gostermelısın....çünkü degişim kaçınılmazdır...

 SIRADIŞI OLMAK....

sıradısı ol yapılmayanı yap ve arastır cunku buna ıhtıyacın olacak; bolcada zamanın.digerlerınden bı farkın olmalı bu 'onun' eserı dedırtebılmelısın herkeze…işte ozaman arkana yaslanıp hayatın tadını cıkartabılırsın

yoksa ;

ya devrın adamı olursun yada kendi devrini yaratırsın... kendi devrini yaratmalısın...

 NEYİ SEVDİGİNİ BUL....

sıradan şeylerle meşgul olmayı bırak ve silkelen artık ordasın olmak ıstedıgın yerde hatta tam ortasındasın yapman gereken şey çok basit : NEYİ SEVDİGİNİ BUL. belki imkansız ulasamıyacıgın bişey olabılır bu ama tutkuyla baglanacagın, hayatını degıstırecek şey kapının tam arkasındayken ona sırt ceviremezsın işte tam orda  git ve onu al.orda sen tek başınasın gerçek ve yalın. ama o sonuna kadar sensın. 

ve sonunda yaptıkların senin hayatta nerede oldugunu belırler;

 tıpkı bi kadına davrandıgın gibi; ya onun hayatında günün 15 dakıkasını gecirdigin bi adam olursun, yada hayatı boyunca unutamayacagı  biri.....

 her alanda kendı devrini yaratan ve hayat boyunca unutulmayan biri olmak dilegiyle….

 ziya aslan

19 Şubat 2009 Perşembe

Heyecan ve ilhamın devam etmesi dileğiyle...

Sevgili Arkadaşlar,

Öncelikle herkese bu çok uzun günde katılımlarınız, katkılarınız, daha da önemlisi dikkatleriniz için çok teşekkür ederim. Ben ders anlatmayı bir tür "sahne performansı" gibi görüyorum. "Sahnede olmanın" en büyük motivasyonu ve ödülü ise, gözlerini size dikmiş, ilgiyle, dikkatle dinleyen seyirciler. Çok teşekkür ederim sizlerle birlikte olmaktan çok keyif aldım.

Tüm paylaşımlardan sizlerden gelen yeni birşeyler yapma heyecanı ve bir dolu ilham olduğu çok belliydi.
Dilerim bu heyecan daha uzun süre devam eder, çünkü hayata ve yaptığımız işe mutluluk katmanın en kestirme yolu, o işle ve çalıştığımız alanla ilgili bir tutku ve heyecan duymamız. Tasarım ne mutlu ki çok dinamik, çok boyutlu ve çok renkli bir alan.

Sunum notları bloga girdi, biliyorum zaman ne kadar uzun da olsa, onca bilgiyi gereğince paylaşmak için dardı. Dolayısıyla bir çok kavram havada uçuştu durdu. Şimdi lütfen kendinize bir kahve ısmarlayıp, sakince sunumun üzerinden tekrar gidin ve kendi yorumlarınızı, örneklerinizi ve fikirlerinizi blogda paylaşın.

Sizlerin sunumları da çok değerliydi. Zaman ayırdığınız ve hazırlandığınız için çok teşekkürler. Goethe'nin dediği gibi "İnsan, insanı insanda tanıyor" . Her bir anlatılan sanatcı kendi alanında devrimciydi ve açıkcası bana yeniden dinlerken bir dolu ilham verdi. Kendi sunumlarınızı elden geçirip, ana noktaların ortaya çıkacağı gibi özetleyip, belki sunum şekline biraz daha tasarım katıp, bu blogda paylaşmak çok zenginleştirici olabilir. Neden sunumlarınızı bu bloga koymuyorsunuz?

Bu arada gelecek buluşmamız için önerilerinizi beklediğimi hatırlatmak istiyorum. Ben Nisan ayı içinde tekrar bir gün ayarlayabilir ve sizlerele bir araya gelebilirim. Bu gelecek buluşmanın herkes adına yararlı olması için lütfen hangi konuları paylaşmak istediğinizi bu blogda önerin.

Son olarak benim size bu blogda açmak istediğim bir tartışma var. Sizce bu yüzyılın, geleceğe imza atacak tasarımcısının özellikleri neler olmalı? Bu konu benim çok ilgimi çekiyor, sizlerin de görüşlerini duymak isterim.

Herkese sevgilerimle

İpek






18 Şubat 2009 tarihli Tasarım Süreçleri Workshop'u Eğitim sunumu için aşağıdaki resmi tıklayınız.



17 Şubat 2009 Salı

Tasarım Süreçleri Workshop'u Eğitim Detayı

Eğitim Konusu : Tasarım Süreçleri Workshop’u
Eğitim Başlangıç Saati : 11.00
Eğitim Bitiş Saati : 17.00
Eğitim Yeri : 1. Bölge Toplantı Odası
Eğitimci : İpek Özel
Eğitime Katılacaklar : Atölye şefleri ve tasarımcıları

Not: Tüm katılımcıların eğitime kendilerini ifade eden bir kıyafetle gelmesi beklenmektedir.

İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü

Tasarımcı Olarak Ben...




Ben Endüstri Ürünleri Tasarımcısı olarak yıllardır belli site ve dergileri takip etmekteyim.Okula ilk girdiğim yıllardan bu yana önüme sunulan sonsuz bilgiler ve olanaklardan eliyerek hala kullandığım ve bana çok şey kattığına inandığım belli başlı etmenler var. Herşeyden önce aylık aldığım 2 tane dergiyi örnek verebilirim. Bunlardan biri Elle dergisi. Şuan piyasada olan bütün dergiler arasından bu dergiyi seçme nedenim gereksiz bir çok bilgiyi, (testler gibi) elemeleri ve sadece o ay trend olanı, moda olanı ve dünyanın yöneldiği akılmarı, moda tasarımcılarınıno yıl veya o sezon nelerden esinlendiklerini çok rahat bir şekilde görebilmem. Ayrıca ünlü sanatçıların ve tasarımcıların hayatları, anıları yada deneyimleriyle ilgili güzel yazılar ve röpörtajların bulunması. Bu dergilere her baktığımda yeni bir görsel veya yeni bir cümle bile keşfedebiliyorum. Ayrıca bu derginin Elle Decor versyonunu da aynı amaçla her ay alıyorum. Sezon başladığında ise Amerika yada İngiltere versyonlarını almaya çalışıorum, en azından farkları görmek yada eklemeler yapmak için. Diğer bir yönden yurt içi ve yurt dışındaki ünlüleri takipetmeye çalışıorum. Bundaki amacım ise 'endorsement' yani ünlülerin yeni çıkan ürünleri desteklemeleri ve moda konusunda öncü olmaları. Dünyanın şuan geldiği noktaya bakılırsa medya önünde olan bütün kişilerin kıyafetlerinden, takılarından ve özel yaşamlarından herşey incelikle irdelenmekte. Bu yüzden Vera Wang, Versace, Armani ,Bulgari, Tiffany & Co.ve bunun gibi başarılı markalar ve tasarımcılar kendi ürünlerini sunmak için önce ünlüleri kullanıyor hatta yeni çıkan ürünlerini hediye olarak ünlülere yolluyorlar. Bu yollarla kendimi piyasanın ve dünyanın izlediği yoldan haberdar olarak besliyorum. Birde müzik var tabi. Her açıdan müziğin benim hayata ve işime karşı yaklaşımımda yarattığı olumlu olan herşeyden en sonuna kadar beslenmeye ve yararlanmaya çalışıoyorum. Bu yüzden Ipod'um benim vazgeçemiyeceğim bir parçam. Bol bol da hayal kuruyorum. Walt Disney'inde dediği gibi;

'Hayal ederseniz yapabilirsiniz. Herşeyin bir fareylebaşladığını unutmayın'!

Önermek istediğim ve yaralı olucağını düşündüpğüm birkaç site:

http://www.style.com/ (bütün tasarımcıların ürünlerine ulaşılabiliniyor)http://www.patriciafield.com/ (sex and the city filminin kostüm tasarımcısı)http://www.wallpaper.com/http://www.i-dmagazine.com/primary_index.htmhttp://www.designboom.com/eng/

Zeynep Tunçer

16 Şubat 2009 Pazartesi


Nasıl besleniyorsunuz?


"Alice Harikalar Diyarında"yı hatırlar mısınız? Alice: Hangi yoldan gitmeliyim?diye sorar. Her daim onun karşısına çıkan ve mantığı temsil eden Cheshire Kedisi: Nereye gitmek istiyorsun? diye cevaplar bu soruyu. Alice nereye gideceğini bilmiyordur. Cheshire kedisinin cevabı oldukca nettir: O zaman hangi yoldan gittiğinin ne önemi var!


Bir tasarımcı için de, nereye gideceğini bilmeden seçilen yolun hiçbir anlamı yoktur. Bu sebeple tasarım bir hedefe yönelik yapılır. Ancak sadece hedefini bilmek de, tasarımcının problemlerini çözmeye yetmez, çünkü tasarım aslında bir sonuç değil, bir süreçtir ve mühim olan en az nereye vardığın kadar, bu yolda nasıl beslendiğindir (çünkü yol boyunca beslenmek, bazen sonucu değiştirebilir.)


Tasarımcılar bu zamanın ruhunu ve insanını en iyi anlayan ve sonra verdikleri ürünlerle bu ruhu (ve insanı) yeniden yaratan simyacılar gibidirler. Bir çok sebeple iyi beslenmeleri, iç görü toplamaları gerekir: Sorunları teşhis etmek için, kavramları anlamak için, ilham almak için, kullanıcıların motivasyonlarını ve duygularını yakalayabilmek için, fark yaratabilmek için ve iz bırakabilmek için.


İçgörü insanların olduğu her yerdedir: yaşamın içindedir. Popüler kültür, "in" olan şarkıların sözleri, en popüler filmler, dergilerin kapak konuları, kültürel motifler, yeni kafe dekorasyonları, yeni çıkan ürünler, popüler olan figürler, meşhur insanlar, moda, trendler, .... hep birer besin kaynağıdır.


Siz tasarımcı olarak nerelerden ve nasıl besleniyorsunuz, nerden ilham alıyorsunuz ve eserlerinizi tasarlarken nerelerden besinlerinizi elde ediyorsunuz ...örnek verebilir misiniz lütfen?


Çarşamba görüşmek üzere

İpek














































Video Ekle

14 Şubat 2009 Cumartesi

Benim kolyem...



Benim için önemli bir anlamı var bu kolyenin...Çünkü; erkek arkadaşımın bana ilk hediyesiydi. Duygusal açıdan, her takdığımda beni çok mutlu ve huzurlu hissettiriyor. Kaybolduğu zaman gerçekten yerini dolduramayacağım bir duygusallıkta bağlıyım. Sahip olduğumuz bazı materyallerin hiç bir yararı olmasına gerek yoktur yahutta maddi açıdan değerinin olması gerekmez. Ama mutlaka onunla ilgili bir duygusal sürece sahibizdir ve bizler için çok değerlilerdir. Kaybolduğunda yahut eskidiğinde aynısını bulamayacağımız yerine konulamayacak şeylerdir zaten bizim içimizi eriten. Beni mutlu hissettiren bu kolyede aynen öyle...:)
Sevgilerle...

13 Şubat 2009 Cuma

Tabiki cep telefonum..

İnsanın yaşam birikimiyle birlikte hayatına "hatıralarım" diyebileceği pek çok anı ve onu anımsatan objeler girer.. Ömrüm boyunca bana babaannemin kokusunu hatırlatacak, paramparça olsada hep saklayacağım ondan yadigar yemeniler, anneannemin telkari broşları ve kendi eliyle yazdığı eski türkçe yazılar.. Anneciğimin gelinliği.. Tüm sülaleden topladığım en genci 60 yıllık olan antika kahve fincanlarım.. bundan 12 yıl önce kaybettiğim, 23 yıllık doğuştan arkadaşımın karakalem resimleri.. Bu saydıklarımın herbiri yazdığım sebeplerden dolayı beni duygulandıran, dokunmaktan, bakmaktan, varolmalarından zevk aldığım objeler.. Fakat hiçbirisi yazmış olduğunuz şekilde hem ihtiyacı hemde duygusallığı barındırmıyor.. Evden çıkarken kahve fincanlarımdan birisini yanıma almamam bana o gün herhangi bir kayıp sağlamaz. Fakat cep telefonumu unutmam tüm günümün aksamasına sebep olabilir. Cep telefonum olmazsa olmaz bir tasarım benim için. Onunla kuracağım duygusal bağ ise ancak o an konuştuğum kişiden kaynaklanabilir. Sevinçli bir haber, acı bir haber, sevgi dolu, hüzün dolu, neşeli, şakacı konuşmalar benim duygularımın akışını değiştirebilir.. Ve obje karşımdakiyle yaşayacağım duyguyla aramda ancak aracı olur.
Hem ihtiyaca hitap eden hemde duygusal bağ kurabileceğimiz ve günlük hayatımızda yok olduğunda eksikliğini duyabileceğimiz tasarımların büyük çoğunluğu (bana göre) elimizden hiç düşürmediğimiz tasarımlardır.. Mutfak robotu, televizyon kumandası, cep telefonu, tuvalet kağıdı gibi sayıları baya fazla olan ve farkında olmadan hayatımıza soktuğumuz tasarımlar..

Bu saydıklarımın bir anda kullanım mekanınızdan yok olduklarını hayal ederseniz ne demek istediğim daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum..

Sevgiyle Kalın..

hep almak istediğim...



Ben hayatımda ilk kazandıgım para ile kendime aldıgım yüzüğü paylaşmak istiyorum sizlerle...

Bu yüzüğü özel kılan elbette ilk kazandıgım parayla almış olmam.Ancak benim yüzügüme kattıgım bazı anlamlar var ki bu yüzügü benim için dahada anlamlı kılıyor...

Yüzügümün tasarımı beş taç yapragından oluşan bir çiçek.

Çiçek bende her zaman pozitif duygular uyandıran bi obje olmuştur.

Beş yapragın her biri sağlık, mutluluk, başarı, şans ve hayata karşı güçlü durabilmemi sağlayan umudu temsil ediyor...

Ve yüklediğim bu beş anlamın toplamında benim için hayatı ifade ediyor.İşte yüzügümü

özel kılan onunla bağ kurmamı saglayan ve parmagıma taktıgımda beni pozitif duygularla sarıp sarmalayan hikaye budur...



Herkese pozitif günler diliyorum....


Benim sizlerle paylaşmak istediğim,

benim için çok özel olan bir ayna....

Bu aynayı özel kılan sebepse çok yakın seramik sanatçısı arkadaşımın, bu aynayı kızım için yapmış olması kızıma verdiği bu ilk hediyenin amacı, kızımın kendisiyle ilk karşılaşmasını özel kılmak...

Aynalar çok özel objeler olmuştur benim için sihirci, gizemli, bi o kadarda gerçektir aslında.

Galiba insanlık içinde en büyük buluşlardan biridir.Bazen çok özel degerli gösterişli çerçeveler eşliğinde girerler yaşadıgımız ortamlara, bazen çerçevesi bile olmadan en sade halleriyle,bazende

kuşaktan kuşağa bir dolu sır taşıyarak hayatlarımızda alırlar yerlerini...

İşte benim içinde tasarımcısı özel, hikayesi özel, verilen kişisi özel bu ayna kalbimin ve evimin en güzel yerini aldı.


Aynalara hayatımızın hep güzel karelerimizin yansıması dileğiyle...

NESLİHAN TINAZ

10 Şubat 2009 Salı

Duygusal tasarım....


Merhabalar...


Duygusal tasarım ve deneyimsel pazarlama yazınızın sonunda kendi hayatımızda hangi ürünlere duygusal olarak bağlandığımızı ve tasarımsal açıdan bizim için önemini paylaşmamızı önermişsiniz...

Benim sizlerle paylaşacağım vazgeçilmezim bir " Kolye "... daha doğrusu kolyelerimden biri....

Üzerine bir anlam kattığım ( bu bir anı, hikaye veya özel bir parça olabilir ) içinde bana ait zevkler taşıyan aksesuarlar kulanmayı seviyorum... İşte bunlardan biride resmini köşede gördüğünüz ünlü mimar Antoni Gaudí'nin tasarımı olan kolye... Bu kolyeyi sevme sebeplerimi şöyle sıralayabilirim... Antoni Gaudi'yi hayal gücünün sınırsızlığından dolayı severim, yeni sanat akımının öncüsüdür ve kendine ait üslübuyla 19.yy.ın baskın tarihî stillerinin ötesine geçerek, kendi sınıflandırılması güç estetiğini yaratmıştır. Bu kolye ne kadar aslında basit olarak bir deniz yıldızının amorf halini çağırıştırsada aslında bir aileyi simgelemektedir. Merkezdeki daire ana bünyeyi ve etrafından çıkan kollarda aile fertlerini temsil etmektedir ve eşimin bana hediyesidir... :)
Sonuç olarak bu kolyenin benim için değeri tasarımcısı+hikayesi+anısı ve kendimde o hayal gücüne dair parçalar bulma sebebi ile özeldir... Yani kolye benle kişiselleşmiştir...
Umarım bizler için özel olan bir ürünün, hissettirdiklerini ve neden onu bu kadar sevdiğimi paylaşabilmişimdir...
Herkese iyi günler dilerim ...
Özlem Sönmez


8 Şubat 2009 Pazar




Neden deneyimsel pazarlama ve duygusal tasarım önemli hale geldi?
Pazarlamada deneyimlerin önem kazanmasının birden çok sebebi var.
Önemli bir tanesi rekabetin artması ve ürünlerin gitgide birbirine benzemeleriyle artık marka farklılığı yaratmanın çok zorlaşması. Bütün markalar birbirinin neredeyse tıpa tıp benzeri fonksiyonlarda ürünleri, birbirine çok benzeyen formlarda ve ambalajlarda üretince, tüketiciler için marka farkını anlatacak performans ve fonksiyon (ürüne ilişin somut özellikler) dışında başka birşeyler bulmak gerekiyor.

Öte yandan tüketici tercihleri de çok değişti. Hemen her kategoride bolluk artınca, tüketiciler neredeyse her istedikleri ürünlere ulaşabilir hale geldi. Çünkü artan bollukla beraber çeşitlilik yükseldi, ve bir çok ürünün ucuz varyasyonları çıktı. Bu durumda tüketiciler de artık bir ürünü ve markayı tercih etmek için daha güçlü bir neden aramaya başladılar. Dolayısıyla, tüketiciler kendi dünyalarında anlamlı bir farkı olan, kendilerini daha iyi hissettirecek, deneyimi sunan markaya doğru yöneldiler. Markalar ise ürünlerini rakiplerinden anlamlı bir şekilde farklılaştıracak deneyimleri yaratmak üzere yatırımlar yapmaya başladılar.
O yüzden Strabucks sadece kahve satan bir yer değil, bir çok insan için özel bir yaşam deneyimi sunan bir mekandır, ya da herhangi bir kot giymektense Mavi ya da Levis kot giydiğimizde kendimizi daha çekici hissederiz. Hemen her ürün kategorisinde, farklı markalarla, farklı deneyimler yaşarız.

Tasarım marka deneyiminin önemli bir parçasıdır. Sizler benden daha iyi bilirsiniz, bu sebeple bazı objeler daha yumuşak hatlıyken, bazıları daha köşeli oluyor. Ya da bazı ürünlerin tasarımı bize kendimizi "saraylı" hissettirirken, bazıları çok spor ya da çılgın hissettiriyor.
Bu konularda başka yazılar okumak isterseniz, benim içeriğine destek verdiğim http://www.temelaksoy.com/ sitesinde ki yazılara bir gözatabilirsiniz. Bir de sizler de bu bloga hangi marka ya da ürün tasarımı ile ilgili siz ne hissediyorsunuz bunu yazarsanız, hepimiz için örnekler çoğalmış olur.
Ayrıca elbette deneyim sadece markanın tüketicilere verdiği duyguyla sınırlı değil. Marka tüketicilere ulaşana kadar tüketicilere belirli bir deneyimi yaşatabilmek için onlarca strateji izler. Bunlar da artık başka bir notun konusu olsun:-)
Herkese iyi haftalar

İpek

5 Şubat 2009 Perşembe

Duygusal tasarım ve deneyimsel pazarlama...

Sevgili Arkadaşlar,

18 şubat günü yapılması planlanan "tasarım sürecinde beslenme" konulu workshop ile ilgili sizlerle daha önce paylaştığım dökümanda, bu çalışmanın temel olarak objelerden öte, "deneyimlerin tasarlanması" üzerine yoğunlaşacağını söylemiştim. Daha workshopa çok var ama neden biz aramızdaki diyalogu daha önce başlatmayalım diye düşünerek sizlere bu postayı yolluyorum.

Bugün, bence, istisnasız hepimizin "10 kuruşluk bir şeye, 10katı para ödememizin" nedeni, artık satınaldığımız hemen herşeyin somut ürünler değil de, o ürünlerin (yarattıkları marka ve anlam dünyası ile) bize yaşattığı deneyimler olduğunu açıkca söyleyebiliriz. İşlevsel olmanın yanında, zevkleri, hazları, keyifleri, fantezileri karşılayan ürün ve hizmetler rakiplerinin açık arayla üne geçiyor. Bu konu üzerine yazılmış şu linke bir gözatmanızı öneririm:
http://yavuzodabasi.wordpress.com/2006/06/21/ben-tuketiciyim-hem-akilliyimhem-de-duygusal/.

Deneyimsel pazarlama elbette başlı başına bir marka yaratma stratejisi ve tasarımcılardan öte pazarlamacıların ve marka yöneticilerinin işi. Ancak bu yolda tasarımcılara çok önemli görevler düşüyor, çünkü bugün gelinen noktada "duygusal tasarım" kavramı, kimi zaman daha marka, reklam, satış bile ortada yokken, bir ürünün ya da hizmetin (mağazacılık hizmetlerini ve mağazaların görüntüsünü düşünün) sadece tasarımıyla tüketicilerle duygusal iletişim kurmaya başlayabileceğini gösteriyor. "Güzel" olan ürünlerin, diğerlerine kıyasla "daha iyi çalışacağı" izlenimi vermesi tasarımın yarattığı bir duygu. Tasarım sayesinde aslında hiç dokunulmayacak ürünleri hemen "elimize alıp okşamak", aslında yiyecek olmayan ürünleri "yalamak" ya da hiç kokuyla alakası olmayan ürünleri ise "koklamak" için canatarız.

Sizlere sorum şu kendi hayatınızda hangi ürünler duygusal olarak bağlandığınız asla kopamayacağınızı düşündüğünüz, olmazlarsa bir eksiklik hissedeceğiniz tasarımlara sahipler? Kullandığınız eşyalara bu gözle bir bakın, neyiniz yokolursa gerçekten "içiniz erir"... herkes bunu bu blogda paylaşabilir mi? Sözkonusu ürünün fotografını koyup, kısaca bu ürün size ne hissettiryor, neden onu bu kadar seviyorsunuz bunu yazarsanız hepimiz, birbirimizin seçimlerini daha iyi anlayabiliriz.

Herkese iyi günler dilerim ...

İpek